Crisis in the Kremlin
Kremlingames’in geliştirdiği Crisis in the Kremlin türünün az sayıda örneklerinden biri. Democracy serisinin izinden giden oyunda sene 1985 ve biz Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak Sovyetler Birliği’ni ayakta tutmak gibi zor bir görevle oyuna başlıyoruz. Tabii ki kötü adam kahkahası atmaktan hoşlanıyorsanız ya da iflah olmaz Yeltsin hayranıysanız Sovyetler Birliği’ni yıkmayı da seçebilirsiniz. Seçenekler sınırsız! Ya da en azından sınırsız olmalı öyle değil mi? Oyundaki seçeneklerin Telltale Games oyunlarındaki seçenekler kadar etkili olduğunu söylemek mümkün. Fakat oraya atlamadan önce bu oyunun en büyük faydası tarihe bakınca Gorbaçov’a ne beceriksiz adammış gibi serzenişlerde bulunsak da Crisis in the Kremlin’i oynadıktan sonra “iyi ki Gorbaçov’un yerinde değilmişim, ben olsam 1986’da çoktan Varşova Paktı dağılmış, ABD dünyanın yarısını işgal etmişti” gibi yeni bir bakış açısı kazandırması oldu.
İlk Bakış:
Oyunu ilk başlattığımızda basit bir menü karşılıyor bizi. Seçenekler oldukça kısıtlı ve dokular oldukça basit tutulmuş. Genel olarak oyunun kullanıcı arayüzünde düşük kaliteli dokular devam ediyor fakat bir indie oyun için çok da şikayet edebileceğimiz bir durum değil bu. Asıl tezatı yaratan bu basit dokuların arka planında ve yaşadığımız olaylarda propaganda posterlerinin ve gerçek fotoğrafların kullanılmış olması. Propaganda posterleri o kadar rahatsız edici olmasa da düşük kaliteli bir perde dekorunun arkasında gerçek bir protesto fotoğrafı görmek gereksiz bir dikkat dağınıklığına sebep oluyor. Oyunun sesleri ve müzikleri sürekli kendilerini tekrarladığı için ya da atmosfere uygun olmadığı için tamamen yok sayılabilir. Oynarken bir yandan Kızıl Ordu Korosu’nun klasiklerini dinlemek oyunun atmosferine çok büyük bir katkıda bulunuyor. Tabii ki böyle bir alternatif geliştirdikten sonra Crisis in the Kremlin’in buna kendine has çarpıklığıyla cevap vermeyeceğini düşünmek komik olur. Tam ekranda oynarken alt-tab yapmak ya da ikinci monitöre geçmek gibi protesto yöntemleri oyuna döndüğünüzde oyunun tepki vermemesi ve hatta sizi bir “yokkişi” sayması gibi sorunlara sebep oluyor.
Oyun boyunca en çok göreceğiniz ekran.
Nükleer Füzelere İnanç Tazeliyoruz:
Crisis in the Kremlin’in en güzel düşünülmüş yanlarından biri oyuna ilk başladığımızda sudan çıkmış balık gibi 1985 yılının kaosuna bırakılmak yerine İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyadaki gelişmelere vereceğimiz karşılıkları seçerek 1985’deki durumu az da olsa etkileme şansımız olması. Bu da oyuna gerçek anlamıyla başladığımızda en azından aşina olduğumuz bir ortam ve politikamızı temelden şekillendirme şansı veriyor. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olsak da elbette bu istediğimiz gibi at koşturabileceğimiz anlamına gelmiyor. Hatta böyle her şeye kadir gözüken bir unvan için gerçeğe uygun şekilde yapabileceğimiz şeyler oldukça kısıtlı. Her dönem Paradox Interactive oyunlarında karşımıza çıkan olay kutucukları çeşitli konular önümüze geliyor ve biz bu konularda karar verdikçe zaman ilerliyor. Kusursuz bir denge politikası yürütmediğimiz sürece görevden alınmak oldukça olası. Oyunun yine başarılı olduğu yanlardan biri bu: KGB, ordu, halk, diğer Varşova Paktı üyeleri ve Sovyetler Birliği ülkeleri, Afganistan Savaşı, elbette ABD ve Çin ve en sonunda kendi politbüromuz sürekli ayağımızı kaydırmaya çalışıyor ve elbette bu kadar çeşitli tarafların hepsiyle baş etmek için elimizde çok sayıda seçenek var. Maalesef ABD ile “benim butonum kocaman, seninki basmıyor bile” gibi bir aşık atışması yaşama şansınız olmasa da onlarla uğraşmanızı sağlayan seçenekler gerçekten de tatmin edici. Taraflar arasında dengeyi kurarken KGB’nin size karşı giriştiği bir planı ordunun ya da halkın desteğiyle bastırmaya çalışabilirsiniz fakat komploları bastırdıkça destek aldığınız tarafı yeterince ödüllendirmezseniz size olan bağlılıkları düşebilir ve bir sonraki girişimde artık onlardan destek almanız mümkün olmayabilir hatta kendileri bir sonraki komplonun başını çekebilir. Aylık kararlarınızdaki en önemli etken olan politbüronun tam bir baş ağrısı olması yanında (şu parti üyeleri olmasa ne güzel yönetirdim partiyi) politbürodaki altı fraksiyonun ağırlığına ve onlara karşı tutumunuza göre önünüze gelen olaylara karşı verebileceğiniz karşılıklar kısıtlanıyor. Yani politbüro ağırlıklı olarak karşı-devrimci kanattan oluşuyorsa Güney Afrika’daki gelişmelerde devrimcilere destek vererek Güney Afrika’da sosyalist bir ülke kurulmasını sağlayamıyorsunuz. Güney Afrika’yı sosyalist yapamazsanız da ticaret ağınıza (COMECON) bir ülke daha ekleyip ekonomik refahı sağlama şansını kaçırıyorsunuz. Oyun ekonominin siyaseti belirlediği ilkesi üzerinden hareket ederek ekonomik refah sağlandığı sürece daha önce bahsettiğim dış ve iç aktörleri baskılama ve onlara üstünlük kurma imkanı sağlıyor.
Çin ile dostluk geliştirmek zor olsa da Çin ile müttefik olmak demek neredeyse oyunu kazanmak demek.
Olmasaydı Sonumuz Böyle:
İşte tam olarak da burada oyunun en büyük hataları ortaya çıkmaya başlıyor. Elinizde elbette belli başlı veriler var fakat bu verilerin etki alanlarını görmek ya da bilimsel ya da siyasi gelişmelerle yaşanan verilerdeki değişimin tam olarak oyundaki ve saydığım çok sayıdaki taraf üzerindeki etkisini görmek oyunun içinde mümkün değil. İstatistik ekranı oldukça soyut ve bir önceki ayda gerçekleşen hangi değişimlerin bu ay hangi değişimlere sebep olduğunu göstermiyor. Oyuncular bu sorunun üstesinden gelmek için oyun dosyalarını kurcalamış fakat bu bile gülünç, temel bir dizayn prensibi olarak oyuncu hiçbir zaman yaptığı eylemlerin sonucunu anlamak için oyunun dosyalarını çeşitli yollarla manipüle etmek zorunda olmamalı. Bu oyunun bütün oynanabilirliğini temelden etkiliyor çünkü atadığınız bakanların, değiştirdiğiniz politikaların, geliştirdiğiniz teknolojilerin sonucu hep muğlak kalıyor. Bir başka sorun ise başarılı olmak için uygulanabilecek stratejilerin oldukça kısıtlı olması. İnternetteki yorumlara da baktığımızda bu kadar çok çeşitli gelişmenin olduğu oyundaki stratejiler sadece iki üç ana yola ayrılmış ve bu stratejilerin dışına çıkmak kesin bir başarısızlığı getiriyor. Bu yüzden oyunun ilk başta oldukça etkileyici olan derinliği hızla sığlaşıyor ve sadece istenen oyun sonunu elde etmek için basılan belli butonlara dönüştürüyor oyunu. İstatistiklerin muğlaklığıyla oyunun derinliğinin yarattığı çelişkinin üstüne bir de oyundaki stratejilerin kesin hatlarla belirlenmiş olması oyunu gereğinden fazla zorlaştırıyor. Türün daha bilinen bir oyunu ile kıyaslama yapmak gerekirse Crisis in the Kremlin’in en kolay zorluk seviyesi neredeyse Democracy 3’ün en zor seviyelerine denk. Maalesef bu zorluğun sonucu olan başarısızlık ise yenildikçe hırslandırıp daha iyi yapmayı arzulatan bir zorluk değil, belli bir yola girip oyunu sınırlı kurallarına göre oynamaya mecbur bırakan bir zorluk. Üstüne üstlük oyunun en temel mekaniği olan, başlı başına zamanın geçişini temsil eden dönemlik olaylarda ilk beş sene sonrasında giderek azalmayı ve tekrar tekrar aynı olayları görmek de mümkün. Diğer ülkelerle ilişkiler de aynı sorundan mustarip. Örneğin Hindistan gibi soğuk savaş döneminde üçüncü cepheyi temsil eden önemli bir ülke ile girebileceğiniz tek kayda değer etkileşim silah yardımı ve Kaşmir Savaşı’nı başlatması. Bu kısmı oldukça zevkli olsa da Kaşmir Savaşı’nı Hindistan kazanırsa geriye kalan tek etkileşim COMECON’a davet etmek. Eğer kaybederlerse başka bir etkileşim bulunmuyor. Hindistan, KDHC (Kuzey Kore) gibi kısıtlı fakat ilgi çekici etkileşime sahip ülkelerin tam karşıtı olarak Afrika’da sürekli devrimlerle taraf değiştirtilebilen jenerik ülkelerin varlığı da bu soruna iyi bir çözüm sunmuyor, sadece haritayı kızıla boyama işlevi görüyor (fena da değilmiş sanki). Son olarak, zaman zaman oyunun İngilizce çevirisinde yaşanan sorunlar belli başlı konuları anlamayı güçleştirebiliyor.
Meşhur istatistik ekranı.
Son Yorum:
Crisis in the Kremlin gerçekten de oldukça merak ettiğim bir oyundu. Oyunlarda Soğuk Savaş kadar bugünü bile etkileyen önemli bir çekişmenin gösterilmesinin benim için heyecan vericiliğinden de öte bir politik simülasyon oyunu olarak tarihin en civcivli anlarından birini yaşatması harika bir fikir. Crisis in the Kremlin öncesinde Sovyetler Birliği’nde geçen oyunların artmasını ufak ufak arzuluyordum, Crisis in the Kremlin’i oynadıktan sonra ise bir an önce 1985’de geçen iyi bir siyasi simülatöre kavuşma fikri ve isteği kafamdan bir türlü çıkmıyor. Oyunun en büyük ve en affedilmez kusuru da bu belki, türünde yüzlerce saat oynanabilecek muhteşem bir oyun olmaya bu kadar yaklaşmışken son anda hevesimi kursağımda bırakması. Yine de türe meraklı herkesin en azından kısa bir süreliğine de olsa oyunu tecrübe etmesini tavsiye ediyorum.