S.T.A.L.K.E.R.: Shadow of Chernobyl
“Kordon’dan Bölge’ye geçmem gerekiyor ama yıkık demir yolu köprüsü geçidindeki Binbaşı Kuznetsov ve askerlerinin beni vurmalarından çekiniyorum. Dürbünle etrafı gözetlerken demir yolunun bulunduğu tepenin altındaki bir tünel dikkatimi çekiyor. Yolumun üzerindeki mutant köpekleri saymazsak zaten az sayıdaki kurşunlarımdan pek fazla harcamadan geçebilirim. Askerler silah sesimi duymasınlar diye aksi yöne gidip tünele diğer taraftan yaklaşmaya çalışıyorum. Köpekler pek fazla sorun olmuyor, karşımda gördüğüm tünele doğru ilerliyorum ama bir yandan cebimdeki Geiger sayacı ötmeye başlıyor. Tünelin içinde terk edilmiş arabalar var, belki eşya bulabilirim diye düşünürken bir anda önümde bir elektrik alanı oluşuyor. Kahretsin! Bu anomali varken buradan geçmek çok zor. Geri dönüp ne yapacağımı düşünüyorum, tepeye çıkıp geçmeye çalıştım ancak demir yolunun etrafı dikenli tellerle çevrili. Tellerde bir açık arıyorum ancak geçebileceğim bir nokta bulamıyorum. Tek çare olarak Kuznetsov’u öldürmek geliyor aklıma. İlk ateşi onların açmasını bekleyerek silahımı saklamış bir şekilde ilerliyorum. Dürbünle gördüğüm kadarıyla AKS-74U var ellerinde, ben ise bir tabanca ve bir çifteli ile umutsuz bir vakayım. Yaklaşmama rağmen hala ateş etmediler, beni izliyorlar. Konuşsam mı yoksa kaçak göçmenler gibi koşarak geçmeye mi çalışsam diye düşünürken Kuznetsov durduruyor. Dakikalardır yaşadığım gerginliğin boşuna olduğunu anlıyorum. Ukrayna ordusu tabii ki rüşvetle çalışıyor. 500 ruble karşılığında geçebileceğimi söylediğinde silaha sarılmayı da düşünüyorum ancak hem dezavantajlı bir konumda olmam, hem de daha ilk günden orduyla kapışmak istemediğim için parayı ödeyip Bölge’ye doğru ilerliyorum.”
İşte “Bölge”ye böyle merhaba diyoruz.
Arkadi ve Boris Strugatski biraderlerin yazdığı ve dilimize “Uzayda Piknik” olarak çevrilen bilim-kurgu kitabı ve Tarkovski’nin kitaptan esinlenerek çektiği Stalker’dan (İz Sürücü) ilhamını alan S.T.A.L.K.E.R; Shadow of Chernobyl böyle bir oyun. Neredeyse her anın yaşanarak oynandığı, verilen her kararın düşünülüp tartılmasının gerektiği acımasız bir doğaya sahip. Oyunu oynarken kitaptan ziyade filmin içinde hissetmek daha olası.
Yaratıcılık vs Teknik: Bir Doğu Avrupa Klasiği
Çıktığı dönemde bile yenilikçi grafiklere sahip olmayan oyun günümüz şartlarında bile tatmin edici görseller sunabiliyor. Herhangi bir hayati tehlike yaşanmadığı durumlarda insan kendisini güneşin doğuşunu ya da açık alanda koşturan mutant köpekleri izlerken buluyor. Sovyet mimarili post-apokaliptik mekanlar ve Pripyat kırsalına ait beklenti gayet iyi karşılanıyor.
Oyunun yapay zekası genellikle iyi işlese de kapalı alan ve binaların olduğu alanlardaki çatışmalarda özellikle insan düşmanlar klasik saçmalıkları gerçekleştiriyorlar. Yaratıklar bu konuda kendilerinden bekleneni oldukça iyi yerine getirseler de insanlarla savaşırken bir odanın içinde bekleyip mermi yettiğince kapıdan tek tek gelen düşmanı temizlemek mümkün ancak özellikle ordu kısa sürede destek çağırabiliyor. Açık arazideki çatışmalarda ise tam tersi oldukça iyiler. Mermilere atlamadan arazideki siperleri kullanıyor, baskı ateşinde tutup etraftan dolanarak avantaj elde etmeye çalışıyorlar.
Rostok olarak da bilinen Vahşi Bölge. Birçok Stalker’ın ölümle tanıştığı yer.
Yapay zekadan bahsederken oyunun en önemli özelliklerinden birisi olan A-Life sisteminden de bahsetmek lazım. Çıktığı yıl AI Game Dev’in ödüllerinde pek çok dalda finale kalan bir simülatör yatıyor oyunun içinde. Oyuncu olsa da olmasa da, oyunun yaşayan bir dünyası ve o dünyanın insan ve yaratık sakinleri mevcut. Örneğin oyunun başındaki tünele giderken bana saldıran köpekler sayılarına güveniyordu ancak birkaçını öldürünce sağ kalanlar hızla kaçtılar. Daha öncesinde ise yerde yaralı yatan bir adamın etrafında dönüyorlardı, sayıları az olduğundan havaya iki el ateş ederek üzerlerine koştum ve anında toz oldular. İnsanlarda ise durum daha da karmaşıklaşıyor. Ordu, özgürlükçüler, eski askerler, haydutlar, paralı askerler, yalnızlar ve daha başka gruplar da hem bireysel hem de ait oldukları oluşumlarla birlikte birbirleriyle bir iletişim içindeler. Nötr olan iki grubun üyeleri aralarında yerel çatışmalar çıkabildiği gibi tümden savaşa da girebiliyorlar. Oyunda yapılan seçimler de gruplarla olan ilişkiyi belirlediğinden bunlardan birine dahil olarak avantajları ve dezavantajları yaşanabiliyor.
Bu radyoaktivite uyarı levhaları boşuna değil.
Oh, Yabloçka?
Oyunun başarılı olduğu alanlardan birisi de sesler. Post-apokaliptik ortamlardan beklenecek ambiyansın yanında ara ara en sağlam korku oyunlarının tahtını sallayacak efektler duymak mümkün. Oyunda belirli durumlar haricinde pek fazla müzik duyulmasa da A-Life sayesinde yağan yağmurdan sığınmak için terk edilmiş bir evin içinde ateş yakmış oturan başka stalkerların gitar çalarak zaman geçirdikleri anlar tüm o sessizlikten sonra insanın içini ısıtıyor. Her ne kadar değerli olsa da öyle anlarda bir votka açıp salam ve ekmek yemek, anlattıkları hikayelerden tek kelime anlamıyor olsak bile güzel. Bunun nedeni de direkt seslendirmenin haricindeki çoğu arka plan seslendirmesi Rusça. Genel olarak sesleri ve atmosferi insanı içine çekiyor. Dürbünle gözetlenen bir kampa mutantların uluyarak saldırışı ve insanların silah seslerini izlemek ve bunun rastgele oluşan bir olay olması etrafta yaşayan bir dünya hissi uyandırıyor. Veya daha önce gidilen bir kamptan silah sesleri duyup bölgeye gidildiğinde haydutlar veya başka bir grupla çatışma çıkmış olabiliyor. Eğer çatışma devam ediyorsa yardım edip dost olmak da mümkün. Her geçişte selam verdiğim adamı satamam çünkü.
Ateşin başında anlatılan hikayeler, votka, salam, ekmek ve gitar.
“Good Hunting Stalker” – Sidorovich
Oyunun oldukça direkt bir görev yapısı mevcut. Her ne kadar karakterler bize bir şeyler anlatmak konusunda pek kötülerse de oynadığımız karakter not tutmakta oldukça başarılı. Oyunda cepteki PDA’i bol bol kullanmak gerekiyor. Minik bir wiki, harita, görev bilgileri gibi şeylere PDA aracılığıyla erişiliyor. Görev demişken yan görevler de fazlasıyla mevcut ama pek derinliğe sahip değiller. Genellikle bir insanı ya da yaratığı öldürmek ya da bir yerden bir şeyi bulup getirmek isteniyor. Oyundaki RPG esintileri görev sistemiyle de bitmiyor tabii, oldukça geniş bir çanta mevcut. Bazı silahların +1 modelleri bile var. Silahlar zamanla yıpranıyorlar ve tamir etmek gerekiyor yoksa çatışmanın ortasında tutukluk yapabiliyorlar. Bu silahları da satabilmek için tamir etmek gerekiyor, yıpranmış bir silahı almak istemiyor kimse. Bölge’de de olsak ölücülüğe geçit yok.
Konu silahlara gelmişken vuruş hissinden bahsetmemek olmaz. Bana oldukça doyurucu geldi, özellikle ileri seviyelerde. Oyunun başındaki silahlar için dağlar ve taşlar benzetmesi yapabilirim. Keskin nişancı tüfekleri hariç çoğu silahla geriden düşman uyanana kadar herkesi temizleme taktiği pek olmuyor. Üstelik oyundaki zırhlar sayesinde kafadan vurulmadıkları sürece iyi düşmanlara bir şarjör yetmeyebilir bile. Kafadan vurulduklarında ise kayıkçı Kharon’u bile görmeyecekleri bir hızda cehennemi boylamaları mümkün.
Çernobil’de kepçe kaçıramıyoruz.
Loner grubu oyuna boşuna eklenmemiş
Çok oyunculu mod desteği olan oyunun bu modları ne yazık ki aynı havayı devam ettiremiyor. Evet DM, TDM ve CTF benzeri modlara ve güzel çatışma mekaniklerine sahip olsa da bu alandaki alternatifleri işlerini daha iyi yapıyorlar. Bunun yerine tekli oyuncu kısmı için oyunun oldukça sadık kitlesi tarafından hazırlanan çok sayıdaki mod daha güzel deneyimler sunuyor. Oyunun gerçekçiliğini çok yüksek seviyeye çeken modlardan araba sürme moduna kadar çeşit çeşit mod mevcut. İstisnasız her oyunda, hatta golf oyununda bile tır sürmek isteyenler için (Bizim için olmazsa olmaz) pek başarılı olmasa da araç kullanma modu da var yani. Co-op oynatabilecek modlar uzun zamandır geliştirilmeye çalışılıyor, son dönemde de büyük aşamalar kaydedildi. Herkesin hayali gerçek olacak gibi.
Başımızın belası ordu çeşitli yerleri kontrol ediyor.
Votka ve salam eşliğinde yazının sonuna geldik
Bugünlerde başarıdan başarıya koşan post-apokaliptik hayatta kalma oyunlarının tek kişilik olanı ve erken erişimde olmayanı gibi zevkten dört köşe edecek bir şekilde tabir edebilirim oyunu. Edebiyat ve sinemada sadece Rusya’nın değil, dünyanın en güzel işlerinden sayılabilecek bir kaynaktan beslenen oyun eskiliğine, garip buglara, oyuncunun elinden tutmayan zor bir oynanışa ve tekrarlayabilen yan görevlere sahip olmasına rağmen her oyuncunun mutlaka denemesi gereken bir yapım. Bölge’de ve Çernobil’de dolaşmanın huzur ve tedirginlik karışımı yarattığı his özellikle Tarkovski”nin filmini izlemiş kişilere muhteşem bir deneyim sunuyor.