Guild Wars 2
Nereden çıktı bu kadar ırk?
Tyria’nın gördüğü en büyük tehditlerden olan The Great Destroyer’ın mağlup edilmesinin üzerinden yalnızca 250 yıl geçmişti. Primordus’un kumandanı olan The Great Destroyer’ın yarattığı kaos yeraltındaki Asura ırkının evlerini bırakıp yüzeye çıkmasına neden olmuş, diğer yandan Primordus gibi başka bir Elder Dragon olan Jormag da uyanıp Norn ırkını Shiverpeaks’e doğru sürmüştü. Ejderhaların bu uyanışları sadece bu iki ırkı etkilemekle kalmadı; cücelerin tamamen yok olmasına, Krait, Quaggan, Skritt gibi ırkların yeraltından ve denizlerden yüzeye çıkmalarına neden oldu. Yine bu sıralarda Tarnished Coast’ta Sylvari ırkı ortaya çıktı. Tabii ejderhaların bütün dünyaya kaos getirmelerinin sebebi kendilerinin iflah olmaz kötüler oldukları anlamına gelmiyor. Doğaları gereği, ki bu onların nihai hedefleri de değil, büyüyü dengede tutuyorlar. Her birkaç bin yılda bir uykularından uyanıyorlar, dünyadaki her şeyi yutarak büyüyü tüketiyorlar, daha sonra tekrar uykuya geçerek emdikleri bu büyüyü tekrar dünyaya salıyorlar ancak uyanmaları kendi hallerinde yaşayan Tyria ırklarına yıkımdan başka bir şey getirmiyor.
Yan görevler kalp şeklinde çünkü çok güzeller
İlk oyundan bu yana yaşananları kısa bir özetle geçtikten sonra geleyim günümüze. Guild savaşları bitmiş, Tyria ırkları nispeten barış içerisinde yaşamaktadır. Ancak Orr’daki Elder Dragon Zhaitan uyanır ve Lion’s Arch’ın bulunduğu koyun hemen önündeki Claw Island’a saldırır. Seçilmiş olan ırkla ilgili hikayede ilerlerken bir anda bütün dünya olarak birleşip bu tehdite karşı cepheden cepheye savaşırken buldum kendimi. Hikaye ile ilgili fazla spoiler vermemek için bu konudan daha fazla bahsetmiyorum ancak olayların gelişimi hem güzel, hem de oyuncuyu çok fazla sıkmadan sinematiklerle ilerliyor. Oyuncuyu sıkmamak demişken de, oyundaki ana hikaye görevlerinin bulunduğu Personal Story dışında normal MMORPG’lerde üzerlerinde sarı ünlemlerin bulunduğu yan görev tadındaki NPC’lerin sıkıcılığını akıllıca bir sistemle çözmüş ArenaNet. Kimi zaman oyunun evrenine güzel katkıları oluyor, kimi zaman da sadece eğlence amaçlı olabiliyorlar. Standart MMO’larda ve çoğu RPG’de “Git otuz kilometre uzaktaki bahçeden yirmi tane elma topla ve getir” görevi vardır. Bunlar genellikle atlamak istediğim ancak verdiği deneyim puanı, ödüller ya da “haritadaki her görevi tamamlamalıyım” dürtüsü yüzünden yapımcılara saydıra saydıra yaptığım görevler oluyor. Oyunda bu tip yan görevler bir kalple gösteriliyor ve onun yakınına gelindiği anda otomatik olarak aktif oluyor. Yapılması gereken her ne ise yaptığım anda da görev tamamlanıyor. NPC’den görev almak yok, bitirmek için geri koşmak yok, sadece yap ve bitir.
Charr bölgesinde böylesine gizli bir bahçe bulmak durduk yere gülümsetiyor.
Üstelik bu sırada oyunun oldukça iddialı bir özelliği olan dinamik eventlere de bolca denk geliniyor. Bunlar bazen tek bir event, bazen de birbirine bağlı şekilde yaklaşık on eventten oluşan bir zincir olabiliyor. Bir Dolyak (Tibet öküzünün Tyria versiyonu denebilir bu tatlışlara, öldürdüğünüzü görmeyeyim) karavanının iki köy arasındaki yolculuğuna eşlik etmekten Centaur saldırısı altındaki bir şehri savunmaya kadar da değişiklik gösteriyorlar. Başarısız olunduğunda bazı eventler bir sonraki aşamaya geçerken bazıları da tamamen başa dönebiliyor veya kaybedilen şehri geri almaya çalışmak gerekebiliyor. Etrafta oradan oraya koşturarak yapacak bu kadar çok şey varken bir yandan da keşfedecek bir sürü şey olduğunu fark edip oralara koşturuyorsunuz. Bu keşfedilecek şeylerden bazıları vistalar, genel olarak Altair gibi yüksek bir tepeden etrafa bakılan noktalar ve ulaşmak için biraz çaba gerektiriyorlar. Tepeden etrafa bakarken Tyria’nın büyüklüğü hakkındaki iddia ve onu yenme esprisi ise üçüncüden sonra sıkıyor, yapmayın lütfen. Tüm bu aksiyonlar sırasında ölmek de çok doğal bir şey oluyor ve burada oyunun başka bir güzelliği daha öne çıkıyor. Oyunda herkes birbirini iyileştirebiliyor ve hatta öldüğü zaman canlandırabiliyor. Sırf ayağım kaydı ve düştüm diye haritanın bir ucundan diğer ucuna koşmak zorunda kalmak hoşuma gitseydi şimdiye QWOP dünya şampiyonu olmuştum.
Grafikler
Öncelikle oyunun grafikleri yaşına rağmen hala güzel. Guild Wars’taki motorun bir hayli modifiye edilmiş bir hali olduğuna inanmak bazen oldukça güç, ama ilk oyunu oynamış olanlar yine de aynı tadı alacaklardır. Caledon Forest, Timberline Falls gibi haritalar ve Sylvari ırkının şehri olan The Grove gibi yerlerde bazen oyunu bırakıp etrafı izlemeye dalmak işten bile değil (Oyunlarda manzara izlemek kadar güzel bir şey de yok bu arada). Kafamı çevirip baktığım neredeyse her yer inanılmaz detaylarla dolu. Neredeyse dememin sebebi ise bazı yerlerde zemin dokularının çözünürlüğü nedensizce düşük, aksiyonun ortasında tabii ki göze batmıyor ancak ekran görüntüsü sevdalıları için hiç hoş değil. Rakiplerinin çoğu DirectX 11’e geçmişken, hala DirectX 9 kullanarak böyle güzel görseller üretebiliyor olmaları şaşırtıcı.
Yüzyıllar önce Orr’da yaşamış insanların cenazeleri için buradayız.
Bu arada DX11/12 kullanıcı kitlesi tarafından defalarca istendi ancak geliştiriciler mevcut motorda herhangi bir yararı olmayacağı için şimdilik böyle bir planın olmadığını söylediler. Oyunun görsel stili de oldukça iyi kotarılmış. Her bölge birbirinden hatta kendi içinde bile oldukça farklı tasarlanmış ve lore ile oldukça uyumlu. Karakter modellemeleri başarılı, mesela koşarken birden duran Asuralar oldukları yerde kalmıyorlar ve koştukları yöne doğru hafiften sendeliyorlar. 2012 yılında çıkmış bir oyun için oldukça güzel görseller sunan (Özellikle ek paket haritalarında kalite farkı iyice açılıyor) bu oyunun performansına gelecek olursak, çok kalabalık olmayan yerlerde genellikle pek sorun yaşanmıyor ancak Lion’s Arch gibi kalabalık bir şehirde, Tequatl the Sunless gibi bir World Boss’ta veya yüzlerce kişinin olduğu WvW savaşı sırasında bütün detaylar açıkken oynamak sistemleri bazen oldukça zorlayabiliyor. Guild Wars 2, MMO olması ve tasarlanışı sebebiyle ekran kartından daha çok işlemciye yükleniyor. Genel olarak single-thread performansı yüksek işlemcilerde daha verimli çalışıyor oyun, bu yüzden de Intel işlemcilerdeki performansı AMD işlemcilere göre daha iyi. Küçük bir not: “Character model limit” ayarını düşürün, çevredeki herkesi direkt görmenize gerek yok.
Ses ve Müzik
Muh-te-şem. Evet, tek kelime ile. Nedeni ise ilk oyunun da müziklerini yapan ve The Elder Scrolls, Neverwinter Nights, Company of Heroes, Icewind Dale, Baldur’s Gate ve çeşitli Star Wars oyunları gibi bayılarak dinlediğimiz oyun soundtracklerinin sahibi Jeremy Soule. Oyunun ana tema şarkısı olan “Overture” ilk oyunu oynamış olanlar için çok tanıdık, ve o temayı başka parçaların içinde de farklı şekillerde kullanmış Soule. Oynarken müziği kapatıp Spotify’ı açmadığım nadir MMO’lardan birisi Guild Wars 2. İflah olmaz bir Jeremy Soule hayranı olmamın etkisi olduğunu ise kabul edecek değilim.
Elora Vios ile The Grove turuna hoş geldiniz.
Seslendirmeler ise ufak tefek sıkıntılar haricinde başarılı. Kadın Sylvarileri ve Kraliçe Jennah’yı Baldur’s Gate, Star Wars: KoToR ve Mass Effect gibi oyunlardan tanıdığımız Jennifer Hale seslendirmiş. Erkek Charr karakterlerin ve özellikle hepimizin bayıldığı Taimi’nin seslendimeleri ise harika. Sürekli Taimi’yi bulup konuşturası geliyor insanın. Kötü olan kısım ise özellikle bir yerde uzun süre durulduğunda etraftaki bir NPC’nin aynı repliği sürekli tekrar edebiliyor olması. Spoiler olmaması için yazmıyorum ki bu muhteşemliği ilk elden deneyimleyin, Silverwastes’teki Camp Resolve’da bunun mükemmel bir örneği NPC var.
Irklar ve Meslekler
Oyunda seçilebilecek beş adet ırk var. Bunlar kısa boylu, uzun kulaklı ve zeki Asuralar; ilk oyunda düşman olan ve tek bildikleri savaş olan ve zafer peşindeki kedi-aslan karışımı Charr; tanrıları tarafından terk edilmiş ve yurdunu kaybetmiş insanlar; doğanın ruhlarının verdiği güçle av ve şöhret için yaşayan, yine yurtlarından sürülmüş olan Nornlar; doğmayan, Pale Tree’nin kanatları altında rüyalarından uyanan Sylvariler.
Her ırk her mesleği seçebiliyor, World of Warcraft’taki gibi bir kısıtlama yok. Yine de bazı mesleklerin bazı ırklara görünüş olarak daha güzel gittiğini düşünüyorum. Karakterler sınıf yerine mesleklere sahip. Ek paketler olmadan ana oyunda sekiz meslek var. Bunlardan Guardian ve Warrior ağır zırh giyiyor. Warrior’ı çok fazla açıklamaya gerek yok, Guardian ise diğer oyunlardan bilinen paladinlere benziyor. Genellikle atak ve defans yeteneklerini güçlendiren boonlarla (GW’ta buff yerine kullanılan sözcük), çevresindekileri korumaya yönelik bir meslek. Hasara veya desteğe yönelik tercih edilebilecek esnek bir oynanışa sahip ve ana karakterimin mesleği. Engineer, Ranger ve Thief ise medium armor yani derimsi şeyler giyen meslekler. Bunlar genellikle hasar ve can konusunda daha dengeli meslekler ve çeşitli menzilli silah kullanımında iyiler. Engineer mekanik kaosun ustası olarak sağlık paketleri, el bombaları, taretleri kullanarak savaş alanını kaotik bir hale getirebiliyor. F tuşlarıyla kullanılabilen meslek yeteneği Tool Belt ile ekstra yeteneklere sahip olabiliyor, Engineer’ın en güzel olayı ise flamethrower çıkarıp her şeyi yakmak. MMORPG bile olsa insanın içindeki etrafa alev püskürtme güdüsü hiç azalmıyor. Rangerlar ise klasik olarak çevresini iyi kullanan okçular. Oyunda etrafta görülen çeşitli hayvanları pet olarak alabiliyor ve petler de Ranger ile birlikte savaşıyorlar. Her hayvanın farklı skilleri var ve olur da ölünürse sahibini tekrar kaldırabiliyorlar. Pet öldüğü zaman ikinci pete geçiş yapılabiliyor (ölmeden de yapılabiliyor) veya bir süre beklenirse canı yeniden doluyor. Bir kere sahip olunan hayvanı kaybetmek gibi bir durum yok yani. Thief ise tahmin edilebileceği gibi hızlı ve ölümcül. Bir anda saldırıp sonra görünmez olabiliyor, daha sonra da benden çaldığı yetenekle işinizi bitirebiliyor, geriye sahip olduğum sinir kalıyor. Hafif zırh giyen üç meslek ise Elementalist, Mesmer ve Necromancer. Elementalistler diğer oyunlardaki büyücülere denk gelen bir meslek grubu. Ateş, su, toprak ve hava elementlerinden birini seçerek savaşıyorlar. Bu elementler istendiği anda ve istendiği kadar değiştirilebiliyor tabii, sadece bekleme süreleri oluyor arka arkaya değiştirirken birkaç saniyelik. Her elementin gücü ve etkileri farklı. Piyano çalar gibi oynanan, yeni başlayanlar için en zorlayıcı olabilecek meslek sanırım Elementalist, ancak gelen atakları savuşturmayı öğrendikten sonra doğru saldırı kombolarını da yapıldığında oyundaki en yıkıcı güce sahip meslek grubu aynı zamanda. İyi bir Elementalist her zaman ve her türlü oyun içi alanda arzulanır. Özellikle savaş alanında karşı karşıya gelindiğinde de insanı kafası karışmış Psyduck gibi bırakan Mesmerler ise ilüzyonlarını yaratarak klonlarıyla kendilerini gizleyebiliyor, portallar açabiliyor ve kısa mesafelerde ışınlanabiliyorlar. Hangisinin gerçek olduğunu anlayana kadar defalarca kez öldüğüm oldu. Necromancerlar ise genel RPG karakteristiğinden pek uzaklaşmamış. Minionlar kullanarak, düşmana hasar veren conditionlar (GW2’da debuff yerine kullanılan sözcük) ile oldukça da dayanıklı bir meslek. Light armor giymesine rağmen dayanıklı olmasının sebebi ise “Life Force” adındaki ikinci bir can havuzunun daha olması. Çevredeki dost, düşman, NPC, havada uçan kuş veya minion gibi her canlının ölümü Necromancer’ın life force havuzunu dolduruyor. Bu can havuzuna ise istendiği zaman veya asıl can bittiğinde geçilebiliyor. Bu dönüşümün sonunda Necromancer’ın yeni formu olan “Death Shroud” ise yeni skiller getiriyor. Kimi zaman canı kurtarmaya, kimi zaman da başka bir saldırı seti oluşturmaya imkan tanıyor.
Oynanış
On yıldan fazla bir süredir belki de elliye yakın EverQuest II ve World of Warcraft klonu oynadım. Hepsi bu iki oyunun yaptığı şeyi tekrar edip onların tahtını almayı, en azından rekabetçi olmayı hedefledi ve başarısız oldu. Sony’nin elinde heba olup giden Star Wars Galaxies dışında (İlk Guild Wars’u ayrı bir köşeye koyuyorum, her haliyle farklı ve başarılı bir oyundu o) hangi oyun bizi heyecanlandırdı ki? SW:ToR, LotRO, Aion Online ve Wildstar (Fırsatım olursa başka bir yazıda Wildstar’a değineceğim) gibi büyük beklentilerle çıkan oyunlar şu an hangi konumdalar? Tabula Rasa gibi bir örnek de henüz taze sayılır, davaları kendisinden daha çok konuşulmuştu. ArenaNet bize farklı bir şey sunuyor, standart MMORPG’lerin kutsal üçlüsü olan tank, DPS ve healer bu oyunda yok. Tabii ki bazı meslekler bu görevleri diğerlerinden daha iyi yapıyorlar ama temel olarak her meslek her görevi yapabiliyor. Herkes herkese can verebiliyor, öldüğü zaman canlandırabiliyor. Bu yüzden dinamik savaşların içerisindeyken put gibi dikilip hasar vermeye çabalamak yerine çevrede olan bitenle de ilgilenmek, insanlarla yardımlaşmak gerekiyor. Put gibi dikilmek demişken, oyunun savaş mekaniğinin temelinde gelen saldırıları savuşturmak yatıyor. Başlangıç haritalarında bunun temel olarak nasıl yapılabileceğini gösteren mini bir yan görev mevcut, karşılaşılan düşmanlarda da bunu etkili bir şekilde kullanmak gerekiyor çünkü tek vuruşta öldürebilecek bosslar ile savaşılabiliyor. Ancak yerde yuvarlanıp saldırıyı savuşturmak stamina gerektiriyor ve arka arkaya iki kere yapılabiliyor, stamina çubuğunun tekrar dolmasını beklemek gerekiyor ve bu da doğru zamanlamayı gerektiriyor.
Turumuzun şimdiki durağı ise Rata Sum.
Her meslek farklı silahlar kullanabiliyor, örneğin Warrior tüfekten kılıca, çift elli greatsword’dan longbow’a ve daha bir çok silahı kullanabiliyor. Tüm bu silahlar karakterin yeteneklerini değiştiriyor, savaş sırasında kullanılabilecek on adet yetenek var ve bunların ilk beş tanesi seçilen silaha göre değişiyor. Yani bir warrior longbow kullanırken farklı, greatsword kullanırken farklı yeteneklere sahip. Altıncı slot healing yeteneği. Yedinci, sekizinci ve dokuzuncu slotlar ise seçtiğiniz sınıfa ve yapılan build şekline göre seçilebilecek yeteneklerden oluşuyor. Onuncu slotta ise Elite adı verilen mesleğin özel yeteneği bulunuyor. Ayrıca yetenekleri savaşta değilken istendiği gibi değiştirmek mümkün. Meslekleri anlatırken Elementalist’in zor olabileceğinden bahsetmiştim, bu ilk beş slottaki yetenekler kullandığınız dört elementin attunementlarına göre değişiyor ve toplamda yirmi adet yetenek ortaya çıkıyor. Savaşlarda hepsini kullanmak durumunda kalabiliyorsunuz ve bu yeni başlayanlar için zorlayıcı olabiliyor.
Kim kime karşı? Gelin kapışalım!
Guild Wars 2 bir MMORPG olduğu için PvE ve PvP gibi iki klasik oyun modunu barındırıyor. Oyunda açık dünya PvP’si yok. Haritada koştururken birine dalıp arkasından “Did he drop any good loot?” diyemiyorsunuz (Bunu demeyin de zaten, ayıp).
Öncelikle hepimizin direkt oynayacağı ve belirli bir yere kadar en çok zamanı geçireceği PvE kısmından bahsedeyim. Kişisel hikayemizi yaptığımız, haritanın tamamını açmaya uğraştığımız, dinamik etkinliklere koşuşturduğumuz kısım. Burada görülen herkese yardım edebilir, herkesin savaştığı yaratığa bir tekme de siz atabilirsiniz. Merak etmeyin, deneyim puanı ya da loot çalma gibi bir durum yok oyunda. Herkes aynı deneyim puanını ve şansına göre loot’unu alıyor, ister bir kere vurun isterseniz yüzde doksanını siz azaltmış olun. Aynı mekanik etrafta bulunan ağaçları keserken, madenleri ve otları toplarken de geçerli. Diğer oyunlarda iki balta vuruşuyla biten demir madenleri yüzünden başında bekleyen oyuncular yüzünden kavgalar çıkarken Guild Wars 2 bu sorunu da çözmüş. Zaten iki kere balta vurmaya maden niye bitiyordu ki? Bu gibi faktörlerin de etkisiyle genel olarak çoğu MMORPG’ye kıyasla oldukça dost canlısı bir topluluğa sahip oyun. Oyunda zamanları belirlenmiş World Boss adı verilen ve güzel loot düşürebilen düşmanlar da mevcut ancak bunları kesmek için minimum elli, bazen de daha fazla kişi gerekebiliyor. Çok absürt bir saat değilse kalabalık bulmakta sıkıntı yaşanmıyor ama Triple Jungle Wurm ya da Tequatl the Sunless gibi bosslarda sayının yanında organize olmuş bir topluluk da önemli. İki yüz kişilik grubun başarısız olduğuna defalarca tanık oldum. Her MMORPG’de olduğu gibi dungeonlar burada da mevcut. Normal dungeonların yanında Fractals of the Mists adı verilen ve mini-dungeon tadında ama daha zorlayıcı olanları da var. Bunlara belirli bir seviyeden sonra özel eşyalarla girmek gerekiyor, yoksa saniyesinde ölmek mümkün ve hiç hoş bir deneyim olmuyor. Ayrıca bu FotM oyunun az sayıdaki elitist bölgelerinden birisi.
Oyunun en güzel özelliklerinden birisi de her şeyi ölçekliyor. Diyelim ki 80. seviye bir karakterim var ve bir arkadaşımı oyunu oynamaya ikna ettim, onunla birlikte görevleri yapmak istiyorum. Normalde onun olduğu düşük seviye bölgelerdeki yaratıklar neredeyse skill kullanmadan ölürler, ancak Guild Wars 2’da benim seviyemi de bölgeye göre düşürüyor ve bölgenin ortalama can ve değerlerine sahip oluyorum. Hem o bölgede sıkılmamı engelliyor, hem de daha önce gitmediğim düşük seviye bölgelere gitmek için motivasyonum oluyor. Tabii on dakika önce devleri öldürürken burada yarasa tarafından öldürülmek biraz utanç kaynağı olabiliyor. Özetlemek gerekirse her oyuncunun kendine özel, ve seçimleriyle değişen hikayesi eşliğinde PvE güzel bir deneyim sunuyor.
PvP ise Heart of the Mists adındaki özel bir yerde yapılıyor. F2P kullanıcılar haricindeki oyuncular buraya karakteri açar açmaz gidebiliyor. Yine PvE’deki gibi ancak bu sefer 80. seviyeye yükseltilmiş bir karakter oluyor. Burada her şey eşit, sadece hangi silahları ve yetenekleri kullanacağınızı seçiyor ve silahlarınıza takacağınız güçlendirmeleri seçiyorsunuz. Bundan sonrası tamamen takım oyununa ve beceriye kalmış. Şahsen ilk oyunun PvP modlarını ve haritalarını daha çok beğeniyor olsam ve buna pek yüz vermemiş olsam da ArenaNet sürekli bir şeyler yapıyor. Yeni haritalar, sürekli devam eden bir lig, ve dünya şampiyonası.
Yılların efsanesi Dark Age of Camelot oynamış olanlar Realm vs. Realm olayını bilirler. Guild Wars 2 da World vs. World adlı oyun modunda onun bıraktığı yerden bayrağı devralıyor. Oyundaki sunucular geçmiş başarılarına göre bir puan durumuna sahipler, ve bu puan durumuna göre de belirli aralıklarla birbirleriyle eşleşiyorlar. Hafta boyunca birbiriyle eşleşmiş üç adet sunucu toplam dört adet haritada birbiriyle savaşıyor. Bunlardan birisi ana harita, diğer üçü ise sunucuların “sınırları”. Haritalarda her sunucu ortalama yüz ellişer kişilik ordularla yer alıyorlar ve bazen oldukça epik savaşlar ortaya çıkabiliyor. Diğer modları tamamen gözardı edip sadece bunu oynayan insanlar var, ve zerglere liderlik edip sunucuları için savaşıyor, kaleler fethediyor, kasabaları ele geçiriyorlar. Yazının başlarında belirttiğim gibi, aynı anda bu kadar çok oyuncu ekranda olup ekrana bir şeyler yağdırınca FPS düşüşleri görülebiliyor, iyi olmayan bir bilgisayar ise hafta başında patrona sunulacak Powerpoint slaytından esintiler sunuyor.
Ekstralar
Bu kadar çok sunucu demişken, oyunda seçilen sunucu sadece WvW modunda etkili. Onun dışında PvE ve PvP haritalarında görülen, dungeonlara girilen insanların hepsi farklı farklı sunuculardan. Megaserver sistemi sayesinde kimin hangi sunucuda olduğu fark etmiyor, sadece WvW oynamak istendiğinde hesap açarken seçilen sunucu için savaşılıyor. Ücreti karşılığında sunucu değiştirmek mümkün tabii ki.
Yine ücret konusuna gelince, Guild Wars bir adet oyun içi mağaza barındırıyor, ancak bu mağaza oyuncuların diğer oyunculara üstünlük kurmasını sağlayacak şeyler satmıyor. Çok nadir bitmeyen ağaç kesme baltası ya da item kırmak için gereken salvage kitin parayla çalışan versiyonu gibi şeyler var ancak mağaza kozmetik eşyalardan oluşuyor. Bu yüzden de oyunun kendi kitlesindeki adlarından birisi de Fashion Wars. Bebek giydirme oyunlarından zevk alan çocuklar gibi elbisemi boyarken, kıyafet denerken saatler geçirebiliyorum. Oyun içi mağazadan eşya almak için mücevher almak gerekiyor. Mücevher gerçek parayla da alınabiliyor, sahip olunan altını dönüştürerek de. Aynı şekilde mücevher satın alıp bunu oyun altınına çevirmek de mümkün. Yalnız bu dönüşüm işlemi arz ve talep dengesine göre değişiyor. Yani 100 altın karşılığında alınacak mücevherin fiyatı her an değişiyor.
Oyunda zanaatkarlık oldukça basit ve eğlenceli. Hangi zanaat öğrenilmek isteniyorsa NPC’si ile konuşup öğrenilebiliyor ve daha sonra üreterek ya da yeni eşyalar keşfederek zanaatkarlık seviyesi yükseltilebiliyor. Aynı anda iki zanaatkarlık aktif olabiliyor, fazlasını öğrenmeye engel yok ancak mevcut zanaatkarlıklar arasında değişiklik yapmak için altın ödemek gerekiyor. Bu yüzden farklı karakterlere dağıtmak en iyisi. Ayrıca zanaatkarlık için toplanan ağaç, ot, madenler, deri, marul, çiçek, domates, pamuk, kumaş vb. eşyaları Material Storage adı verilen yedek depoya haritanın her yerinden gönderebilmek mümkün. Böylece çantada yer kaplamıyorlar ve daha sonra gidip bunlardan bir şeyler üretilebiliyor ve satılabiliyor.
Böyle yerlerde mekan sahibi gibi oturma roleplay’i.
End Game
Evet, bir MMORPG’de herkesin aradığı şey. End game’de ne yapıyoruz? Öncelikle Guild Wars 2 genellikle casual oyuncular için yapılmış bir oyun. Daha doğrusu casual oyuncuların da rahatlıkla oynayabilmesi için gereken kolaylıklar sağlanmış. Ortalama bir oyuncu gününü gecesini oyuna harcamadan yaklaşık bir haftada 80. seviyeye getirebiliyor karakterini, ve neredeyse eşyalarının çoğunu da tamamlamış oluyor. Exotic seviye zırh ve silahlar çoğu oyun modunda yeterli performansı veriyor, ve sürekli yeni eşyalar da eklenmiyor oyuna. Yani şimdi kullandığım eşyayı çok büyük ihtimalle iki yıl sonra da kullanıyor olacağım, gerçi muhtemelen olmam çünkü tipinden sıkılabilirim. Çoğu MMORPG gibi üç ay boyunca dungeon’dan dungeon’a farming yap, tüm eşyaları topla, iki ay sonra yeni silahlar çıksın bir üç ay da onlar için farming yap döngüsü oyunda mevcut değil. Oyun oyuncuyu sonsuz bir grind içine itmiyor, böylece diğer insanlardan geride kalma durumu oluşmuyor. Eğer grind aranıyorsa da bazılarını yapması cidden çok zor olan onlarca hatta yüzlerce achievement ve koleksiyonlar var. Exotic seviye eşyalardan bir tık daha iyi olan Ascended seviye eşyaları yapmak mümkün, ki az önce bahsetiğim yüksek seviye Fractals of the Mists için bunlar gerekli. Daha da ileri gidebilir, şansınız yaver gider ya da para biriktirip gereken öncül silahını (precursor deniyor) satın alıp Legendary seviye silah yapmaya çalışabilirsiniz, ki yıllarca oynayıp bir tane bile bile precursor düşürememiş olan da var, 3. seviye bir düşmandan şans eseri düşürmüş olan da. Guild Wars 2 end game olarak oyuncuya “Al şunu yap” demiyor. Yapabilecekleriniz var, ve hedefinizi kendiniz belirliyorsunuz. Ben mesela şu an yüksek yerlerden dalgıç gözlükleriyle suya atlamaya çalıştığımız “Diving Master” achievement’ını yapmaya çalışıyorum, çok zor bir tanesi kaldı. Bundan sonra da başka bir hedef belirleyip ona ilerleyeceğim.
Kralkatorrik’in etkisi yeryüzünü deforme edip kristalleştirmiş.
Sonuç
Güzel grafikleri ve müzikleriyle, bazen sorunlu olabilen performansıyla ve neredeyse hiç bakım görmeyen sunucularıyla, alışılmışın dışındaki kutsal üçlü içermeyen mekaniğiyle, casual dostu olmasıyla ve güzel hikayesiyle farklı bir MMORPG arayanlar için mutlaka değerlendirilmesi gereken bir alternatif Guild Wars 2, üstelik birtakım kısıtlamalarına rağmen ücretsiz bir şekilde oynanabiliyor. Bu yazıda değinmediğim Heart of Thorns ve Path of Fire ek paketleri içeriğine de erişim sağlanamıyor F2P şeklinde tabii, ancak oyunu ve evreni görüp karar vermek için güzel bir fırsat. Ayrıca ArenaNet ilk oyunda da, Guild Wars 2’nun parayla satıldığı dönemde de, ek paketler sonrasında da aylık üyelik ücreti almama politikasını devam ettiriyor. Yani oyuna bir kere para veriliyor ve sonrasında sadece ek paketleri almak istendiğinde para ödeniyor. End game’in olmayışı/farklı oluşu oyunu bırakmış kişilerin çoğunun ana şikayeti, eğer kendinize bir hedef belirleyip o hedefe doğru ilerleyebiliyorsanız, haftalarca aynı dungeon’a girip çıkmaktan artık bıkmışsanız Guild Wars 2 size göre. Değilseniz bile oyun sizi end game’e olabildiğince çabuk ulaştırdığından kısa bir süreliğine şans verilebilir. ArenaNet ilk oyunda da değişik şeyler yapan, kendi bildiği yolda ilerleyen bir firmaydı. Aynı çizgiyi devam ettirmişler. Ücretsiz olarak oynama şansı varken, oldukça başarılı ve göze hoş gelen şekilde tasarlanmış bu dünyaya bir bakın.
8.3/10